
Bozova, Güneş Eczanesi.
Vitrinde kırmızı tek bir lale.
Kırklı yaşlarda, saçı kırlaşmış, tepesinde kadının sonradan
kuzeni Yurdan’a verdiği tarife göre, evindeki yeşil plastik bardağın dibi kadar
açıklığı olan, teknisyen Mikdat, yanındaki müfettiş arkadaşı Nahit Başaraner’e
dönüp;
-Bahar gelmiş üstat, diyor.
Deli kanı beynine fırlayıp, eczaneden içeriye dalıyor. Bir
ton güzel laf ve pazarlıkla, 5 liraya laleyi alıp, çimento fabrikasının servis
otobüsüne, kahkahalarla biniyorlar.
Araçta, orta sıralarda, çimento fabrikasının lojmanında
yaşayan ablasına kalmaya gelmiş Neco ve yeğeni Nejdet var. Nejdet, Neco’yla; ‘’evde
kaldın!’’ diye dalga geçiyor.
İlk nişanlısının tüberküloza yenik düşmesinin ardından tutuğu
yas nedeniyle yaşı yirmialtılara gelmiş neredeyse. Neco sinirlenip;
-Oğlum canım istese istediğim adamı tavlarım, ne zannettin! diyor.
Bak şu kapıdan giren iki adama, bak gör şimdi.
-Laleniz ne kadar da güzelmiş.
Mikdat centilmenliğinin verdiği birikim sebebiyle, reveransla
eğilip;
-Sizden güzel değil hanımefendi, lütfen kabul edin, diyor.
Neco, dudak kenarlarında zaferin tebessümüyle laleyi alıyor,
yeğenine göz ucuyla bakıp, göz kırpıyor.
Magirus otobüs, taşlı yollardan ilerlerken, elinde mum gibi duran
lale ve cüreti sebebiyle Neco, mahçup başı önünde. Lojman durağına
geldiklerinde bir çırpıda adamın önüne atılıp;
-Beyefendi buyurun çiçeğinizi, ben yeğenimle bir iddia
yüzünden böyle bir şey yaptım, deyip. Laleyi neredeyse atar gibi adamın
kucağına bırakıp, hızla otobüsün kapısından iniyor.
Bugün o gün. 1 Mart.
Onların tanışma yıldönümü. Alelade bir marketin kapısında
gördüğüm lale, annemin bıkıp usanmadan anlattığı 1 Mart hikayesine alıp
götürüyor beni, yanaklarımdan süzülen göz yaşlarımla.
Keşke mezarınız yakın olsa ve aranıza dikebilsem bu laleyi pırıl
pırıl bu Cuma günü.;
‘’Bakın yine bahar
geldi, neredesiniz!’’
6 ‘’