Başım yerde. Taşları sayıyorum. Parmaklarım arkamda
birbirine dolanmış. Garip şekiller alıyor.
Yerdeki taşlar rutubetten yeşermiş. Yosun bağlamış etrafı.
Hep evde, saksılarda yosun beslemek istemişimdir. Ama onlar öyle özgürler ki, yeşerecekleri
yeri aradıkları rutubet, hava şartları, gölge ve yöne göre tayin ederler.
Bazı şeyler böyledir. Kafasına buyruk. Nasıl ürer. Tohumu
nedir, ne değildir. Önemli değildir. Mantar gibi bitiverir. Bir taşa tutunur,
renklenir, çoğalır.
Bazen bir uçurumun kenarındaki, taş kalenin erişilmez
duvarlarında oluşurlar. Taş renksiz, donuk, yıllanmış, orada durur öylece,
belki asırlarca. Gider onun üzerine yapışır mesela. Öyle güçlenir ki üzerinde
ot bitmeye başlar. Toprak görevi yapar.
Bir bakarsın bahar olur. Papatya açar üzerinde. Bir serçe
gagasıyla ot, dal parçaları getirir, bırakır, serçeye yuva bile olur. Taş
renklenir, can bulur, koku bulur, yuva olur. Adı mantardır ama hayat verir.
6’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder