Lodos fırtınasının olduğu bir yaz günü. Annemin
kucağındayım. Elimde tüm dikkatimi verdiğim oyuncak bebeğim. Annem televizyonu
izliyor ayakta tüm diğerleri gibi. Her yeri kum fırtınası kaplamış. Annem ‘’ aman Allah’ım!’’ diye içini çekince
bende hiç anlamadığım konuşmaları dinlemeye çalışıyorum. Ne olmuş ki? Benim tüm derdim anneme çikolata aldırmakken,
annem neden bu haberleri sunan adamı dikkatle dinliyor. Alt
tarafı yolun karşısındaki bakkala geçeceğiz.
Annem kucağından beni indirirken diğer komşu teyzelerde avaz
avaz, ‘’Aman Allahım!’’ diye haykırmaya devam ediyorlar.
Aman Allahım!
Hayat ne garip. Biraz önce biz kumsalda arkadaşlarımızla
günlük güneşlik bir günün tadını çıkartırken, aniden hava karardı, dalgalar
büyüdü. Annem koşa koşa beni kucaklayıp, kabine soktu. ‘’İyi ki yanıma
almışım’’ diyerek krem rengi örgü hırkamı yazlık elbisemin üzerine giydirdi.
Tüm iklim bir anda değişti. Ardından da lokalin masasında neşe içinde
örgülerini ören komşu teyzeler bir cam ekranın karşısında panikle ayakta
toplaşıp, ‘’Aman Allah’ım! ‘’ diye çığlıklar atmaya başladılar. Denizden döne
dolaşa gelen lodos arka bostandan saman, toz, toprak ne varsa başımızın üstüne
yığıp ortalığı harabeye çevirdi.
Koyu renk, küt kahküllü bir kadın televizyonda ‘’bir
başkadır benim memleketim’’ diye şarkı söylerken, annem ve arkadaşları
gözyaşları içinde birbirine sarılıyorlardı. Garson Halis abinin; ‘’akşam
karartma olacakmış, plajın ışıkları da yanmayacak’’ dediğini duydum. O hızlı
değişimi hiç algılayamamıştım. Hayat hep tatlıydı hani, hep renkli, ışıl ışıl,
canlı..Nereden çıktı şimdi bunca karanlık, toz duman, karartma…Ayşin’i,
bebeğimi alıp duvara oturduğumu ve kendi dünyama gömüldüğümü hatırlıyorum en
son…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder