İlla ismi aynı olurdu, her yıl. Yeniden boyanmasına, tekrar zımparalanıp, tekrar şablonlar hazırlanmasına rağmen. Ben kız olduğum için, kız ismiyle çağrılması edebe aykırı diye abimin ismini verirlerdi, dört buçuk metre teknemize. Yaz yaklaşırken heyecanı başlardı. Küçücük aile bütçemize, babamın hobisi için eklenen macun, zımpara, boya masrafı annemi deli ederdi. Süpriz yapar, hesapsız kitapsız alır gelirdi boyalarını. Serin bahar Pazarı piknik sepetiyle başına gidilir, pürmüzle boyası kazındıktan sonra ilk macunu sürülürdü. Zımparalarken ayak parmak uçlarımın üzerinde uzandığımı hatırlıyorum yerden yüksekliği bir metreyi geçmeyen tekneye. Macun kurusun diye beklenen hafta yağmur yağmasın diye dua edilirdi. İlla beyaz olan, parlak yağlı boya vurulurdu. Ondan sonraki haftasonu en zevkli ama benim için öfkeli hafta olurdu. Babamın hazırladığı şablonda, bir umut ismimi arardı gözlerim. Bazen annemle, bir tarafına kızın, diğer tarafına oğlanın ismi yazılsa diye tartıştıklarına şahit olmuşumdur, ''kız kırılıyor ama! '', diye. Belki o yüzden kız olmama aldırmadan seagull motora asılır, bujilerini nasıl kuruttuğuna bakar, iskarmozları yağlamasına yardım eder, çapa nasıl bağlanır, atılır öğrenir, kaşığın en güzelini bağlamaya çalışırdım. Yaz sonu sert poyrazda dümene geçer, kaşığı toplarken, oltaya gelen lüfer heyecanına, avaz avaz bağırarak katılırdım. Aileden biri gibiydi sandalımız. Yılın neredeyse bir ayının bütçesi ve zamanı ona ayrılırdı. Sahildeki diğer hiçbir teknenin onun kadar güzel ve sağlam olmadığına dair övgüler anlatılırdı hakkında. Geçmişe baktığımda özlediğim şeylerden biri listemdedir.
O, Ajan, pinokyo....
15''
O, Ajan, pinokyo....
15''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder