Birkaç sıra dizili araçların arasındaydılar. Yorgundu.
Arabalı vapura biner binmez arabayı park edip indi. Gri yün hırkaya sarılarak
merdivenleri tırmandı. Kafeterya kuyruğuna girdiğinde açlığına rağmen sadece
bir bardak demli çayın iyi geleceğini hissederek, sadece çay! dedi kasiyer
kıza. Tabağını bile almadan çay bardağını dudaklarına götürdü. Bardağın
üzerindeki köpüklerden pekte sıcak bir çay olmadığını anladıysa da fark etmez,
çay olsun da yeter diye düşündü. Yorgun adımlarla vapurun önündeki açık alana
attı var gücüyle kendini. Alüminyum korkuluklara dayanıp hem şehrin ışıklarını
hem de denizi seyretmeye başladı. Dalgalar açık okyanusta görünecek kadar
büyüktü. Koyu gri, dev dalgaları görünce şaşırdı. Kıyı sayılabilecek yerde
bunca büyük dalga. Hırçın bu deniz, hırçın..belirsiz. Karşı kıyıda renkli
lambaların aksi vuruyor griliğin üzerine. Cırtlak pembe, yeşil, mavi floresant
lambalar. Müzikol kıvamında bir etkisi var rengarenk lambalı restaurantların. Restaurantlarda
da kimbilir kaç renk insan olabileceğini düşündü, derin bir nefes çekerek
sigarasından.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder