Lalelerle kaplı bir bahçeydi. Yemyeşil bir duvar örmüştü
kapı girişine sarı laleler. Aralarında sarı tarlayı gülümseten birkaç tane pembe olan vardı.
Beyaza çalmış saçlarımın arasındaki ip gibi uzanan siyahlara gülümsediğim gibi
gülümsüyordum pembelere. Artık yol verdiğim zamanlarda gençliğin cıvıltıları
gibi akıyordu beyazların arasında. Uçsuz bucaksız lale bahçemin en dip
köşesindeki taş evimin tahta kapısı hep açıktı…kolsuz, kilitsiz…
Ben hiç çiçek yetiştiremedim ki, dediğim yıllarıma inat; bu
yetiştirmesi çok zor, ömrü kısacık çiçeği koca bir tarlada yetiştirebilmişim
nihayet. Hep yapamadıklarımın listesi vardı ya uzun yıllar çetelesini tuttuğum
o yıllarda, işte onlardan birini daha başarmıştım sonunda...Kalem adası mıydı
en son kararlar aldığım kendime dair, neresiydi şimdi hatırlamakta zorlandığım,
hani o yaşımda beklenmeyen bir performansla yüzdüğüm bir ada, işte o adaya
yüzebildiğimde de duyduğum zevk işte tamda buydu. Hiç yapamadıklarımı yapıyorum
artık. Yarını olmayan bir bitkiye su verip, bakıp büyütüyorum ve sonra, bahar
sonunda gitmesine izin veriyorum.
Biliyorum ki yeni baharda tekrar emek verirsem yeni tarlalarım olacak diz boyu
çiçekler açmış.
6’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder