6.2.13

ARHAVİ

Bir bebeğin ki kadar kan kırmızısı dudakları, etli. Düzgün, bembeyaz dişlerinin kavisi dudaklarına anlamsızca yakışıyor. Boynu neredeyse kafasıyla aynı kalınlıkta. Armut kafalı. Burnu bir çocuğun olabileceği kadar güzel. Uzun boyu ve düzgün yapısıyla çarpıcı. Bol cepli montu ve pantolonuyla tarzını hemen belli ediyor.
Elleri tanıdığım en güzel eller. Parmakları haddinden fazla uzun, tırnakları bu müthiş tablonun imzası gibi.
Coşku dolu. Henüz kırklı yaşlarda olsa da yüreği bir çocuğun muzurluğunda kalmış. Sevdiği birşeyler yaparken, içi içine sığmıyor.
Fotoğraf çekiyoruz beraber. Elimden kapıyor kamerayı bildiği şeyleri gösterebilmek için. Biri boynunda diğeri elinde, coşkusundan geri vermiyor çocuk gibi.
Kasıtlı kızdırıyor beni, kızdığımda yumuşatmak için şımarıklık yapabilsin diye.
Biraz yürüsek diyor, sekiz saat yürütüyor. Kan ter içinde çıkarttığı değirmen kahvesinde soba başında kendi elleriyle soyup giydiriyor. Eli hep üstümde. Bazen sıkılsamda genede inatla saçımı, üstümü, başımı düzeltiyor. Gülüyorum.
Kim varsa tanıdığı coşkuyla tanıştırıyor beni. Her seferinde kim olduğumu uzun uzun anlatmak istiyor. Kimmişim dönüp dinliyorum. Kendimi tanıyamıyorum o anlattığında.
Lokmaları tek tek hazırlıyor yemem için.
Ufacıcık meselem onun için dünyanın en önemli sorunu oluyor çözülmesi gereken.
Bazen elime atkısı geliveriyor. Kazara burnuma götürüyorum. O kokuyor. Okyanus gibi, ıssız bir ada gibi. Gözlerimi yumup koklamaya devam edersem sarhoş oluyorum, gündüzün bir vakti. Silahlı, tabancalı oyunları seviyor. Bana bakan biri olursa iki parmağıyla nişan alıp ateş ediyor.
Bir oğlunu seviyor bu hayatta, birde beni.
Hiç uyanmak istemediğim bir rüya gibi.

6''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder