6.2.13

SAMAN ZARF


Cebinden çıkarttığı mektup parçalarını mutfaktaki çöp yığınına attı. Daha önceden yırtmıştı bile. Ardından, kadın, çöpten topladığı yırtık zarfın parçaları içerisinde, pulun olduğu parçayı bulup dikkatlice mühüre baktı. Ankara’dan resmi bir yerden geliyordu ama saman kağıdı zarfın üzerinde ki mührün mürekkebi dağılmış, geldiği yer anlaşılamıyordu. Dolaptan yarım kalmış kırmızı şarabı aldı, mantarını sallaya sallaya çekip çıkarttı, kadehlere pay etti. Yeni şarabı açmak için sabrı yoktu.Biran önce deniz kıyısına ulaşıp, gün batımını seyredip, dinlenmek ve verdiği kararın doğru mu yanlış mı olduğunu düşünmek istiyordu.
Henüz otuziki yaşındaydı. Bıkmak, terk etmek için erken ama yolunu değiştirmek içinse geç kalmış olduğunu düşünüyordu. Uzunca sohbet ettiği insanlar deli olduğunu düşünse de deli değil ama delirecek kadar bıkkındı. Son göreviydi Newyork’ta, Türk gününde koruma olduğu gün. Kimi, neyi, kimden koruyorum ki diye düşünüp, terk etmişti konvoyu. Amiri, bunu yapamazsın, yaparsan sonun olur diye tehdit savurmuştu arkasından. Tek bildiği biran önce dönmek, ardında bıraktığı yurduna, evine değil, o zamanki duygularına geri dönebilmekti. Hiç düşünmeden aldı biletini. İlk uçakla aktarmalı indi Güney’deki bu kasabaya. Kadın hala aynı pansiyonu işletiyordu. Aktarma esnasında havaalanından aradı. Bu sonbahar günü kimseler olmaz, tabi ki atla gel, dedi.
Sahilde çocuklar balıkçıların yakaladığı vatosu çığlık çığlığa izlerken, batan güne karşı giden deniz motorunun sesi ve kızıllaşmış gün batımı ile ilk yudumunu içti Salih…ve nefesini bıraktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder