6.2.13

FORMİKA


‘’İsteselerdi bende verirdim!’’ diye düşündü kadın. Ama direk istemek yerine bugün, buralara sürüklediler. Böyle hakim karşısında mı görmek nasip olacaktı onları. Halbuki on sekiz ay arayla doğurmamış mıydım. Daha yeni yeni hayatı kucakladığım yaşlarda ikisi de kucağımdaydı diye düşündü. Basit, portakal renkli, formika masanın yan şeridinin kalkan kenarını, düşüncelerinin öfkesiyle tırnaklarken, şerit kırılıverdi. Cam gibi keskin formika parçası tırnağından içeri giriverdi aniden. Elinin kesilmesinden daha fenadır tırnağın içine giren kıymık acısı. İçini çekip, parmağını hızla ağzına götürdü. Sabahın erken saati olduğu için büfede tek bir garson hem siparişleri hazırlıyor, hem de servis yapıyordu. Aman abla ne yaptın, diye atıldı tezgahın arkasından genç garson,  bozuk, doğu şivesiyle. Kadının elini avucuna alıp, sanki kendi parmağı acımış gibi yüzünü buruşturdu. Kanının bir miktar akması için parmaklarının arasında sıkıştırdığı bu yılların yorduğu elin buz gibi, adeta ölü eli gibi olmasıyla şaşırıp, abla ne oldu, çok mu üşümüşsün, hem de bu sıcakta, dedi. Kadının ne kesilen parmağının acısına nede gücünü kontrol etmeden kerpeten gibi parmağını sıkan iri elli gence hiç tepkisi olmadı. Sadece buğulu, koyu kahverengi delikanlının gözlerine, evlatlarının canının yanmasına umarsızlığına karşın, içinin titremesine duyduğu şefkatle bakakalmıştı.
İnsanın sevgi ve şefkati mutlak olması gereken yerde değil herhangi bir yerde de bulabilmesinin mümkün olduğunu hissetti kadın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder